29 Aralık 2009 Salı

ILK ROMANIM ARTIK KİTABEVLERİNDE…

3 yılı aşkın çalışmamın sonunda Fantastik-Korku Temalı romanım

LAIKA Yayıncılık’tan çıktı.

İçerisinde

Orkların-Şövalyelerin-Elflerin olmadığı,

Günümüzde geçen,

ANKARA’da başlayıp devam eden bu Fantastik romanı,

umarım keyifle okursunuz.

Saygılarımla.

Korkut ALDEMİR.

adsız

ÖNDEYİŞ:

Sonunda çok keyif aldığım, içinde birçok esas başlık üstünden farklı
lezzetler alabildiğim ilk kitabımı beğeninize sunuyorum. Romanımı
oluşturma aşamama dönüp baktığımda en soğuk ve keskin şekilde hatırladığım
şey, bir amatörün ‘kendine güvensizlik’ belası yüzünden sık sık
nefessiz kalması ve bunun neticesinde sessiz komalara girmesiydi. Kalbi;
elektrik şoklarıyla çalışmaya ikna eden makine gibi, komadaki amatör
yazar yönüme de şoklar veren bir kişi vardı. Kimi zaman devam etmem
için yalvardı, kimi zaman öfkesinin en ketum saldırılarını yöneltti bana.
Bazı zaman övdü, bazen ‘bir işi sonlandıramayacak, işe yaramaz bir herif
olduğumu’ söyleyerek, egomun en zayıf yerlerine dokunup, beni
kızdırdı, yer yer hırslandırdı. Ama her seferinde yola devam etmemi
sağladı. Bu kitap için Hilal’e, ilk okuyucuma teşekkürler... Hayatımın
her alanında desteklerini ve güvenlerini bana hissettiren aileme, eşim
Arzu’ya ve gerçek dostlarıma şükranlarımı sunmalıyım. Hayatımdan
kitaba karakter olarak yansıyan ve bundan haberi olmayan insanlara da
içten selamlarımı göndermezsem haksızlık olacaktır. Karakterlerin pek
çok zaman kontrolümden çıktığı, kendi yollarını yaşayıp; bana sadece
steno etmenin kaldığı bir kitap bu. Tekrar elime alıp okuduğumda; kurgu
sanatının yanı sıra dünyevi olan çıplak gerçeklerin de vurgulandığını
görmek beni sevindirdi. Ve umarım okurken benim aldığım keyfi paylaşırsınız.
İyi eğlenceler...

İLETİŞİM BİLGİLERİ:

http://www.frpkitap.com/index.php?Kid=148&Uid=3456

27 Aralık 2009 Pazar

KURABİYE PAKETİ’NİN ÖĞRETTİKLERİ


Gri bulutların örttüğü, mavi ışıkların arada oynaşıp, uzaklardan yıldırım sesleri gönderdiği kötü, çok kötü hava yetmezmiş gibi bir de keskin Ankara ayazı esiyordu, Esenboğa’nın giriş peronlarında.

Uçağının kalkmasına daha vardı. Şehir merkezinden havaalanına ulaşımın yetersizliğinin yanı sıra herhangi bir yere geç kalmaktan delicesine korkan kadın, binaya girdi. Detaylı aramalar, çıkarttıkları eşyaları tekrar takınmakta olan insanlar, dedektörün çığlık atarcasına bağırmasıyla içeri alınmayan ve buna isyan eden bir adam. Henüz girişte başlayan badireyi atlatan kadın, bilet kabul işlemlerini yaptırmak için, sıraya girdi. Alışkanlıkla sıradaki insan sayısını kontrol etti. Otuz dört kişi. Akabinde çalışan kaç gişe personeli olduğuna baktı. Dört. Eh! Fena sayılmazdı. Aslında altı gişe açık olmalıydı; ancak, yine de yetkililere şikayet edecek bir durum da yoktu. Bu da kadının canını biraz sıkmıştı.

Atalet Hanım. Orta yaşlarının son demlerini yaşayan kadın, eleştirel bakışından hiçbir zaman feragat etmeyen tiplerdendi. Genç kızlığından beri devlet memuruydu ve çalıştığı kurumların ciddiyetinden, rekabetinden, dedikodu ortamından, sert-soğuk zeminlerinden karakterine yapışıp kalan pek çok iyi-kötü özellik vardı. Dakik olmayı bilir, olmayana öfkelenirdi. Söz söylemeden düşünür, düşünmeden konuşmazdı. Bezirgan kafalıları sevmez, genelde insanlara pek güvenmezdi.

Adım adım ilerleyen sırada, insanlar bavullarını karakterlerine uygun şekilde ilerletiyorlardı. Üç sıra öndeki askeri kıyafeti olan genç bir subay, güçlü elleriyle valizini kaldırıp, adımını atıyor; akabinde tam sağına, ayağının dibine dikkatle koyuyordu. En öndeki çok açık sarı saçlı genç kız, estetiğinden hiçbir şey kaybetmeye niyeti olmadığını, uzun saplı valiziyle ispatlıyordu. Yapılı ve zarif tırnaklarının kırılmasını, acımasını engellemek adına, o saptan tutup bavulu ilerletiyordu. Onun tam arkasındaki genç adam ise kısacık kesilmiş saçları, iki kulağında küpeleri ve yoğun, uzun, simsiyah sakallarıyla kastı hakkında ipuçları veriyordu. Buna da uygun şekilde yeşil, kalın kumaşlı, ucuz ama çok dayanıklı valizini, bakmadan ayağıyla itip, yerde sürükleyiveriyordu. Bu genç adam, kulağındaki yüksek sesli müzikten de, ilgisini çeken erojen manzarayı seyretmekten de fedakarlık yapmayacaktı. Hele bir valizi ilerletmek için…

Tek tek çevresindekileri inceledi, Atalet Hanım. Bu şekilde de öndeki iri, beyaz ve güçlü dişlerini göstermek adına ilginç ve çarpık bir gülümseme edinmiş, gişe personeli kıza kadar ulaştı. İsim, soy isim, gidiş istikameti, valiz yükü kontrol edildi. F.havayollarını tercih ettiği için teşekkür edildi. Bolca sentetik gülücük dağıtıldı. ‘Efendim!’ler, ‘Hanımefendi!’ler havada uçuştu. Neticede Atalet Hanım, ikinci güvenlik noktasına ulaşmayı başardı. Esenboğa’daki bayram öncesi uçuşlarına çakışan böylesi bir günde ise bu da tatmin edici bir başarıydı.

Yine metal eşyaları çıkartmalar, tepsiler, plastik leğenler, tarayıcıların dıt dıt’ları, her gün bir terörist ya da bomba dolu valiz yakalıyormuşçasına cesur ifadeler takınan bir kısım özel güvenlikçi. Sonunda bıktırıcılıktan çıkışın, insana içten bir nefes aldıran rahatlığı.

Atalet Hanım’ın dik bakışlı, sürekli inceleyen, sorgucu gözlerini üzerinde hisseden kasiyer kız, şaşkındı. Müşterisinin ne istediğini sordu. Yardımcı olmaya çalıştı. Amacı iyi bir satış temsilcisi olmak değil, orta yaşlı teyzeden hemen kurtulup sevgilisiyle kısa mesaj yoluyla yürüttüğü ve yarım kalan kavgaya bir an önce devam etmekti. Atalet teyzenin istediği, bir paket G. markalı kurabiyeyi ve L. markalı dergiyi teslim etti. Paranın üstünü takdim etti. Atalet Hanım henüz arkasını dönmemişti ki kız iki aylık maaşı değerindeki cep telefonunu eline almıştı bile.

Elindeki paketi nazikçe çantasına koyan Atalet Hanım, uçağının giriş kapısı olduğu söylenen yere gitti. Boş oturaklardan birine oturdu. Bitişiğindeki koltuğa ise kocaman el çantasını koymuştu. İnsanları hele ki çocukları severdi; ancak, yine de dip dibe oturacak kadar da özverili olacak hali yoktu ya! Solunda iki koltuk arası bitişik sehpası, sağında ise el bagajıyla doldurduğu koltuk vardı. Kendini şimdi insanlardan bir nebze uzak, o kadar da güvende hissetti.

Açtığı magazin dergisine baktı. Şu adam da hem erkeklere hem kadınlara oynuyordu hani. Hem şu kadına ne oluyordu? Sürekli ona sataşıyor buna laf atıyordu. Yahu bir arabaya bu kadar para verilir mi? Dünyada bu kadar aç insan varken. Evet. Bu kız güzeldi vallahi. O gözler, o dudaklar. Aferindi, bu kıza. Şu aptal erkekleri şişe dizmiyor muydu? Atalet Hanım, başrolde kendisi varmış gibi keyifleniyordu. Bu erkeklerin topuna kibrit suyu…

Bekleme salonunun devasa çatısına yerleştirilmiş, kocaman ışıkların altında orta boyun biraz üzerinde, bakımlı kısa, kumral saçları olan masmavi gözlü bir adam geldi. Atalet hanımın sehpa vasıtasıyla bağlı olduğu oturağa oturdu. Adamın ince boğazlı kazağı da deri ceketi gibi siyahtı. Dar pantolonu ve uzun yuvarlak burunlu ayakkabıları ile çok şık bir erkekti. Oturur oturmaz sosyal nezaket gereği Atalet Hanıma, iyi yolculuklar diledi ve içten gelen bir samimiyetle gülümsedi. Elindeki gazeteyi açtı ve kendi sessizliğine yöneliverdi.

Atalet Hanım, bu kendine güven dolu adamın çekici gülümsemesine takılıp kalmıştı. En sevmediği insan tipi, tanımadıkları kişilere böylesi sıcak davrananlardı. Kendi kendini ikna ettiğine göre bu kastın insanları yalancı ve riyakar olduklarından, bunu örtmek için sıcak davranırlardı. Dikkat etmek lazımdı böylesi kişilere! Esasında Atalet Hanım’ın sahip olmadığı şey KENDİNE GÜVEN mevhumu idi. Genleri vasıtasıyla da yetiştirilişten dolayı da hayattan üstüne kalıveren sosyal kalıntılarda da edinememişti bunu. Kendinde asla var olmamış ve bazılarında gördüğü bu faydalı özelliği kıskandığını, kendine dahi itiraf etmek, Atalet Hanım gibi birisi için imkansızdı.

Bir on dakika geçmişti ki Atalet Hanım, göz ucuyla adama baktı. Kadın birazcık dikkatli baktığında başından aşağı kaynar sular indiğini sandı. Adam, G. marka kurabiye paketini umarsızca açıvermişti. Şimdi de keyifle yiyordu. Olacak şey değildi. Sormadan, rica etmeden… Atalet Hanım, gözlerine inanamamıştı. Yanlış görüyorum herhalde dedi ve dikkatle kontrol etti. Evet! Allahım, az önce aldığı kurabiye bu! G. marka işte!

İrileşmiş bakışlarını dergisine çevirdi. Nefesi sıkışmıştı ve bu sonuçta, adamın bu terbiyesizliğinin etkisi büyüktü. Adam, afiyetle kurabiyeyi yerken; Atalet Hanım, dayanamadı ve ters bakışlarına olası her türlü kötü anlamı yükleyerek, azarlarcasına genç adama baktı. Bu dümdüz bakışlara maruz kalan adam, yine olanca sevimliliğiyle gülümsedi ve sehpada açık duran kurabiye paketini tuttu ve kadına ikram etti. Atalet Hanım için bu çok fazlaydı. Burnundan nefes verirken, ‘Humf’ sesini çıkartabilen kadınlardan olduğu için tersleyerek dergisine döndü. Kısa süre sonra İzmir uçağı anons edildi. Bu Atalet Hanım’ın uçağı değildi. Fakat yanında oturan terbiyesiz -pardon çok terbiyesiz- adamın, uçuş duyurusu olduğu belliydi. Adam kalktı, ceketini giydi. Evrak çantasını aldı. Göz ucuyla, öfkeyle bakan kadına, gülümsedi. Dönüp gitti. Atalet Hanım, kendi kendine mırıldandı.

Yirmi dakika kadar sonra kalkan kadın, uçağında yerini almıştı. Önce hosteslerden birinin istediği yastığı yavaş getirmesine içerledi. Sonra yanındaki yaşlı kadının, zorlukla oturmasına kızdı. Son olarak da koridorun karşısına yerleşen genç kızın sürekli hapşırmasına…

Bu hastalık saçan kıza bir ıslak mendil verecek, bir de laf sokuşturuverecekti. Çantasını açtığında kalakaldı. G. markalı kurabiye, parasını ödediği kurabiye, çantasındaydı. Genç adamın, sehpaya açtığı ve rahatça yediği hatta Atalet Hanım’a ikram ettiği kurabiye, adamındı.

Atalet Hanım, sessizce pakete bakıyor, içinde kabararak yükselen utancını kabullenmeye çalışıyordu.

Hikayeleştiren: Korkut ALDEMİR.

Orijinal Olay: Alıntıdır.

25 Aralık 2009 Cuma

Ankara'da Soğuk Gece



Heyecanla sabrettiğim Geri sayımın sonlarına yaklaşıyorum.
Yakında, karşınıza ilk eserim geliyor...
Az sonra...
 

ANKARA'DA SOĞUK GECE © 2008. Chaotic Soul :: Converted by Randomness